Nasıl ki antik çağda maddenin dört ögeden (su, hava, ateş ve toprak) oluştuğu sanılıyorsa, gıdalar da başlangıçta dört öge (su, karbonhidrat, protein ve yağ) ile tanımlanıyordu. Oysa günümüzde gıdaların onbinlerce bileşenden oluştuğu biliniyor. Fakat bu 4 öge, tanımlama kriteri olarak önemini koruyor.

Her iki yöntemin ortak yanı; şıranın suyu buharlaşırken kıvamın artması ve rengin de  koyulaşması. Ancak kararma (esmerleşme) düzeyi köy ve vakum pekmezinde oldukça farklı. Köy pekmezinin rengi daha koyu, vakum pekmezininki ise açıktır. Bu fark esas olarak kaynatma tekniğinden kaynaklanıyor. 

Yaptığımız yanlışlardan biri, bir gıdanın içerdiği bir bileşene indirgenmesidir. Ekmeğin nişastaya, soyanın yağa, domatesin likopene, yulafın life indirgenmesi bunun tipik örnekleridir. Bu gıdaların belirtilen bileşence zengin olduğu bir gerçektir. Fakat o gıda yalnız o bileşenden ibaret değidlir.

Dile kolay; üretici denildiğinde yaklaşık 400 bin aile ya da 2 milyon insan anlaşılıyor. Türkiye nüfusunun %2.5’nin başlıca geçim kaynağı. Yıllık ihracat ortalaması ise 2 milyon dolar dolayında. Bu da ülke ihracatının %2’sine yakın.

Çayın bileşen sayısı 4000 dolayında. Yani dört bin farklı molekül içeriyor. Bunların bir kısmı yeşil yaprakta doğal olarak bulunuyor. Bir kısmı ise doğal bileşenlerin işleme sırasında dönüşmesi ile oluşuyor. İşleme sırasında oluşanların sayısı ve cinsi işleme tekniğine göre değişiyor. Bunlar çayın yalnız rengini ve lezzetini değil sağlık üzerine etkisini de belirliyor.

Köyde pekmezin açıkta, odun ateşinde ve büyük kazanlarda kaynatıldığını biliyoruz. Biraz koyulaşınca üzerine yeni şıra eklendiğini de görüyoruz. Böylece kaynatma süresini uzattıkça uzatıyoruz. Çoğu kez akşam ateşi söndürüp ertesi sabah yeniden yakıyoruz. Bazen ateşin üzerinde bırakıp gidiyoruz. Yani, HMF oluşumu için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz.

Son yıllarda sağlık sorunlarının tümü beslenmeye bağlanıyor.  Beslenme sorunları ise hazır gıda tüketimine indirgeniyor. Hazır gıda deyince, herhangi bir işlem uygulanan ve ambajlı olarak pazarlanan gıdalar anlaşılıyor. Bu gıdaların tüketime hazırlanması ve muhafaza edilmesi için uygulanan proseslerin olumsuz yanı abartılırken olumlu yanı gözardı ediliyor.

İnsanların gıdalardan giderek daha fazla kuşku duyduğu bir çağda yaşıyoruz. Tüketicinin kafasındaki sorular kanıta dayalı olarak yanıtlanmadığı sürece kuşkuların azalması beklenemez. Bu soruları yanıtlaması gereken ise öncelikle gıda kontrol sistemidir. Ancak bu sanıldığı kadar kolay değildir.

Gıda gerçekliği, bir gıdanın aslına uygun olup olmadığını ya  da kendine özgü özellikleri taşıyıp taşımadığını tanımlayan bir kavramdır. Gerek tüketicinin korunması, gerek dürüst rekabet açısından bu özelliklerin analiz edilerek gıdanın aslına uygunluğunun doğrulanması gereklidir.

Günümüzde gıda hilesi taklit ve tağşiş ile sınırlı değildir. Çünkü gıda etiketinde; yetiştirme yöntemi (organik vb), genetik kökeni (çeşit vb), coğrafi köken (PGI, PDO), işleme tekniği (geleneksel), yetişme yılı vb ile ilgili bilgiler de yer almaktadır. Gerçi bu bilgiler çoğu kez  bir belgeye dayalıdır fakat kontrol ile doğrulanması gereklidir.