PROF DR AZİZ EKŞİ
WHO ve FAO’nun önerileri ile 7 HAZİRAN, “dünya gıda güvenliği günü” olarak belirlendi. Bu yıl ikincisini yaşıyoruz. GIDA GÜVENLİĞİ kısaca, gıdaların sağlığa zararsız olmasını, sağlığa zarar verme potansiyeli olan herhangi bir etken(fiziksel, kimyasal, biyolojik) içermemesini tanımlıyor. Bu anlamlı günün gıda güvencesi sorunlarının irdelenmesine ve azaltılmasına katkıda bulunması önemli bir beklentidir.
Bir de GIDA GÜVENCESİ kavramı var. Yeteri kadar gıdanın üretilmesini ve insanlara ulaşmasını tanımlıyor. Bu konu da FAO’nun öncülüğünde, 1980 yılından bu yana her yıl 16 EKİM’de “dünya gıda günü” kapsamında tartışılıyor. Gerçi buna konuşma dilinde “kutlama” da deniliyor.Fakat bu kavram dünya gıda gününün amacı ile bağdaşmıyor. Çünkü dünya gıda gününün tanımlanan amacı; açlık, beslenme yetersizliği ve yoksulluk” vb konularda farkındalık yaratılması ve çözüm aranmasıdır. Farkındalık konusunda ne kadar yol alındığını ölçmek zor fakat çözüm konusunda bir arpa boyu yol alınmadığı açıktır. Neden derseniz…
Dünya genelinde açlık çeken insan sayısı 1990-92 döneminde 843 milyon iken, 2000-02 döneminde 833 milyon, 2017-19 döneminde ise 823 milyon dolayındadır. Yani 30 yılda yalnızca 40 milyon azalmış ve dünya nüfusunun halen %11’i açlık çekiyor.Oysa 2015 yılında “açlığın yarılanması” amaçlanmıştı. Bu olmayınca bu kez 2030 yılında “açlığın sıfırlanması” gibi uçuk bir hedef konuldu.
Bunun nedeni çözümün yanlış yerde aranmasıdır.Öneriler daha çok üretimin artırılmasına odaklanıyor. Son yıllarda buna gıda kayıplarının azaltılması da eklendi. Her iki hedefte olumludur. Fakat ne üretimin artırılması ne de kayıpların azaltılması açlığa çözüm olamaz. Dünyada gıda üretimi yetersiz değil ki! Üstelik gıda üretimi nüfustan daha hızlı artıyor. Fakat aç insan sayısı azalmıyor. Çünkü açlık sorunu, üretim yetersizliğinden değil bölüşüm dengesizliğinden kaynaklanıyor.Üretim daha da artsa sonuç değişmez. Gelelim gıda kayıplarına… Aç insanların yeterli gıdası yok ki kayıp olsun!..
Sorun bölüşüm kaynaklı olunca çözümü politiktir. Fazla bile olsa kimse gıdasını başkası ile bölüşmek istemiyor.Dolayısı ile zorlayıcı talepler gelişmedikçe ve ülkeler daha insancıl yönetimlere kavuşmadıkça çözümün uzağında kalacağız.
GIDA GÜVENLİĞİ GÜNÜ’nün daha ikinci yılı. Başarılı olması için bu deneyimin dikkate alınması gerekiyor. Çünkü çok anlamlı bir gün…WHO, dünya ölçeğinde her yıl 600 milyon insanın gıda zehirlenmesi yaşadığını ve 420 bin insanın öldüğünü vurguluyor. Türkiye’de yaşanan gıda zehirlenmesi sayısı ise, Sağlık Bakanlığı verilerine göre 5 milyon dolayındadır.
Öte yandan, yediği gıdadan kuşku duyan insanların sayısı da giderek artıyor.Bu kuşkuların önemli bir kısmı gerçek olgulara, bir kısmı ise gerçek-dışı bilgilere dayanıyor. Gerçek olgular açısından; tarımsal üretim, gıda depolama, gıda işleme(fabrika) ve yemek pişirme(mutfak) noktaları önem taşıyor.
Tarımsal üretimde girdi kullanımının giderek arttığı bir gerçektir.Kuşku daha çok pestisit kalıntılarına yoğunlaşıyor. Gıda depolamaya ilişkin kuşkular küf ve mikotoksin kaynaklıdır. Gıda fabrikaları daha çok katkı yönüyle tartılışılıyor fakat ısıl işlemler de gündeme geliyor. Aynı olgu mutfak için de geçerli. Aşırı pişirme ve kızartma işlemi, bir yandan besin ögesi kaybına ve bir yandan da zararlı bileşik oluşmasına yol açıyor.
Gerçi gerek tarımsal girdiler ve gerekse gıda katkıları için, bilimsel süreçlere dayalı olarak, güvenli kullanım koşulları tanımlanmıştır. Bu bir gerekliliktir fakat yeterli değildir… Bu koşullara uygunluğun etkili bir gıda kontrolu ile güvence altına alınması gerekiyor. Ayrıca, gıda işletmelerinde HACCP sisteminin yaygınlaşması, tarımsal üretimde ve mutfak uygulamasında ise eğitim programları kritik bir önem taşıyor.
Gerçek-dışı bilgilere dayanan abartılı kuşkular da insanları yediği ekmekle kavgalı duruma getiriyor. Gereksiz yere bazı gıdalardan uzak durulmasına ve beslenme bozukluğuna yol açıyor. Bu durum insan sağlığını olumsuz etkiliyor.Dolayısı ile, bu tip fobilerin de gıda güvenliği kapsamında bilimsel düzeye çekilmesi gerekiyor.
GIDA GÜVENLİĞİ açısından kamuya düşen başlıca iki görev var…Birincisi; etkili bir gıda kontrolu ile güvenli gıda üretiminin güvence altına alınması ve kontrol sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması. İkincisi ise, gıda kaynaklı risklerin bilimsel bir yaklaşımla değerlendirilmesi ve toplumun güvenli bir kaynaktan bilgilendirilmesi için bir “gıda güvenliği kurulu” oluşturulmasıdır