Pekmez geleneksel gıdalarımızdan biri. Başta üzüm olmak üzere dut, erik, elma, armut ve kuşburnu gibi çok sayıda meyveden yapılıyor. Süreç genellikle hazan mevsimi ile başlıyor. Çünkü çoğu meyvenin olgunlaşma dönemi bu mevsime rastlıyor.Böylece hem meyve fazlasını değerlendiriyoruz hem de meyveyi kış için farklı bir çeşniye dönüştürüyoruz. Yöreye ve yönteme göre katı ve cıvık, tatlı ve ekşi gibi bir çok çeşidi var.
Eskiden yalnız köyde ve ev ölçeğinde işleniyordu. Zamanla insanlar gibi pekmez de köyün dışına taştı. Fabrika ölçeğinde de üretilmeye başlandı ve üretim yöntemi de farklılaştı. Köyde açık kazanda kaynatılırken, fabrikada vakumlu aygıtlarda koyulaştırılıyor. Açık kazanda kaynama sıcaklığı daha yüksek ve koyulaşma süresi daha uzun. Bu geleneksel yöntemle yapılana köy pekmezi de diyoruz. Vakumlu aygıtlarda ise kaynama sıcaklığı daha düşük ve koyulaşma süresi daha kısa. Buna da vakum pekmezi diyoruz. Köy pekmezinin fanatikleri olduğu gibi vakum pekmezini tercih edenler de var.
Her iki yöntemin ortak yanı; şıranın suyu buharlaşırken kıvamın artması ve rengin de koyulaşması. Ancak kararma (esmerleşme) düzeyi köy ve vakum pekmezinde oldukça farklı. Köy pekmezinin rengi daha koyu, vakum pekmezininki ise açıktır. Bu fark esas olarak kaynatma tekniğinden kaynaklanıyor. Kaynama sıcaklığı ne kadar yüksek ve ısıtma süresi ne kadar uzun ise renk o kadar koyu oluyor. Buna paralel olarak hafif acımsı bir tat tonu da gelişiyor.
Rengin gerçekte kimyasal bir dönüşümün sonucudur ve fazlası sakıncalıdır. Gıda biliminde bu dönüşüme MAİLLARD tepkimesi diyoruz. Tepkime, meyveden gelen şeker ile amino asid arasında başlıyor ve koyu kahve renkli melanoidin oluşumuna kadar gidiyor. Ara basamaklarda aldehit ve keton gibi bileşikler oluşuyor. Renk ve tat değişimi de bu aşmada başlıyor. Bu ara bileşiklerin en yaygını hidroksimetilfurfural(HMF) dır. Bunların oluşumu da sıcaklık ve süreye bağlı. Sıcaklık arttıkça ve süre uzadıkça miktarı artıyor. Dolayısı ile köy pekmezinde daha çok, vakum pekmezinde ise daha az HMF oluşuyor. Böylece iki pekmez hem bileşim hem de renk açısından farklılaşmaya başlıyor.

JECFA(4)’ya göre HMF için endişe eşiği kişi başına günde 540 mikrogramdır. EFSA(2) tarafından tahmin edilen alım düzeyi ise kişi başına günde 1600 mikrogramdır. Yani tüketilen miktar endişe eşiğinin yaklaşık üç katı. Tahmin abartılı olsa bile gıda ile alınan HMF miktarının endişe eşiğini aştığı açıktır. Bu durumda yapılması gereken şey, öncelikle gıdalardaki HMF oluşumun azaltılmasıdır.
Köyde pekmezin açıkta, odun ateşinde ve büyük kazanlarda kaynatıldığını biliyoruz. Biraz koyulaşınca üzerine yeni şıra eklendiğini de görüyoruz [BİR GÖZLEM]. Böylece kaynatma süresini uzattıkça uzatıyoruz. Çoğu kez akşam ateşi söndürüp ertesi sabah yeniden yakıyoruz. Bazen ateşin üzerinde bırakıp gidiyoruz.Farkında olmadan, HMF oluşumu için elimizden geleni yapıyoruz!…
Pekmez öncelikle bir enerji kaynağıdır. Çünkü büyük ölçüde şekerden(glukoz ve fruktoz) oluşuyor.100 gramındaki şeker miktarı 70-75 gram, sağladığı enerji ise 300 kal dolayındadır.Buna göre 100 gram pekmez, günlük enerji gereksiniminin(2000 kal) %15’ini, 1 porsiyon pekmez(20 gram, 60 kal) ise %3’ünü karşılıyor.
Fakat pekmez iyi bir demir kaynağı değildir. Kişi başına günlük demir gereksinimi 14 miligram, 100 gram pekmezin içerdiği demir 1.5 miligram, 1 porsiyon(20 gram) pekmezinki ise 0.3 miligramdır. Dolayısı ile 1 porsiyon pekmezdeki demirin (0.3 mg) günlük gereksinimi(14 mg) kaşılama oranı yalnızca %2’dir.Bu veriler pekmezin demirce zengin veya demir kaynağı bir gıda olduğunu doğrulamıyor. Çünkü bir gıdanın etiketine “mineral/vitamin kaynağı” yazılabilmesi için, 1 porsiyonunundaki vitamin/mineral miktarın günlük gereksinimin en az %15’ini karşılması gerekiyor.
Dolayısı ile, demir kaynağı diye çocuk gıdalarına pekmez katılması uygun değildir. Birincisi, pekmezdeki demir miktarı sanıldığı kadar yüksek değildir. İkincisi, pekmezde oluşan HMF’nin sağlık açısından riskli olmasıdır. Nitekim, farklı üzüm çeşitlerinden yapılan köy tipi pekmezlerde saptanan HMF miktarı ortalama 170 mg/kg’dır(5). Bu oldukça yüsek bir değerdir. Köy pekmezini çok sevebiliriz fakat bu riski de görmezden gelemeyiz [BİR ANI].
Bunu derken,” köy pekmezi yemeyelim” demiyoruz. Bu geleneksel gıdayı kuşkusuz korumalıyız. Fakat ne yediğimizi bilmeliyiz, daha iyisini yapmalıyız ve varsa sağlık riskini azaltmalıyız.
HMF daha çok koyulaştırma sırasında oluştuğuna göre kaliteyi iyileştirmeye de bu aşamadan başlamalıyız. Bu amaçla; (1)şırayı daha küçük miktarlarda kaynatmalıyız, (2) kaynatma kabının yayvan olmasına dikkat etmeliyiz, (3) kaynatmaya başlayınca ara vermemeliyiz, (4)kaynatma sırasında yeni şıra eklemekten kaçınmalıyız, (5) kaynatma boyunca sık sık karıştırmalıyız, (6)aşırı kaynatmaktan sakınmalı ve bu amaçla başlangıç hacmi ¼’e düşünce kaynatmaya son vermeliyiz, (7) biraz soğuyunca cam kavanozlara doldurmalıyız,((8) mümkünse taşırmalı su ile soğutmalıyız ve (9) serin bir ortamda depolamalıyız. Ayrıca, ambalaj olarak onaysız plastiklerden ve plastiklerin ikinci kez kullanılmasından kaçınmalıyız.
Böylece hem sağlık riskini azaltacağız, hem kaliteyi yükselteceğiz hem daha ağız tadı ile tüketeceğiz hem de köy pekmezini geleceğe taşıyacağız…
KAYNAK: (1)MONIEN vd.2009. Chemical Research in Toxicology, 22;1123-1128 (2)EFSA.2005. The EFSA Journal, 215;1-73 (3)BAKHIYA vd. 2009. Biochemical Pharmaclogy,78; 414-419. (4)JECFA.1996. WHO Food Additives Series:35. IFCS, WHO. Geneva. (5)TÜRKBEN vd. 2016.Tarım Bilimleri Dergisi, 22;339-348
Ordu/ heybe dergisi için