Gıdaları yalnız besin ögesi için değil keyif almak için de tüketiyoruz. Keyif deyince aklımıza öncelikle gıdanın lezzeti, lezzet deyice de tadı geliyor.Tadın dört tonu var ve bunları tatlı, ekşi, tuzlu, acı diye tanımlıyoruz. Tatlıyı doğuştan seviyoruz.Yeni doğan bebek bile şekeri tadınca gülümsüyor. Diğer tat tonlarına ise olumsuz tepki veriyor.
Bir gıdanın yararlı veya zararlı oluşu tüketim miktarı ile de ilgili. Ölçü kaçınca her gıda zararlı olabiliyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (WHO), “günlük şeker tüketimi 50 gramı geçmesin” diye uyarıyor. Çünkü fazlası; insülin direnci, diyabet ve obeziteye yol açıyor. Bu yolla pankreas kanseri ve kalp hastalığı riski de artıyor. Dolayısı ile fazla tüketerek şekerin tadını kaçırıyoruz.
Şekerin tadını kaçıran bir başka olgu da fabrikaların özelleştirilme girişimi. Bu girişime başlıca iki gerekçe ile karşı çıkılıyor. Bunlardan birincisi, nişasta bazlı(NB) şeker tüketiminin artması ve içerdiği fruktozun zararlı sayılmasıdır.Tez doğru fakat gerekçe abartılıdır. Çünkü,dünyada yaklaşık 170 milyon ton şeker üretiliyor. Bunun %77’si şeker kamışından(131 milyon ton) ve %23’ü şeker pancarından(39 milyon ton) elde ediliyor. Ayrıca 14 milyon ton dolayında NB şeker(HFCS) üretiliyor. Gerek pancar, gerek kamış, gerekse mısır şekerinin yaklaşık yarısı fuktozdan oluşuyor. Dolayısı ile güncel fruktoz alımının başlıca kaynağı mısır değil pancar ve kamış şekeridir.
Gerçi fruktoz pancar şekerinde sakkaroza bağlı ve NB şekerde serbest formda bulunuyor. Fakat bağlı veya serbest oluşu fruktozun metabolik yolunu değiştirmiyor. WHO da zaten, az tüketin derken serbest şekerlerin(sakkaroz,laktoz, glukoz, fruktoz, galaktoz vd) toplamını kastediyor. Aralarında bir fark gözetmiyor.
İkinci gerekçe ise, şeker fabrikalarını özelleştirmenin ekonomik ve sosyal açıdan yol açacağı yıkımdır.Bu gerçekten tutarlı bir gerekçedir. AB ülkelerinde yıllarca uygulanan HFCS(izoglukoz) kotasının da nedeni budur. Kota ile amaçlanan; geleneksel pancar tarımının sürdürülmesi, pancar üreticisinin korunması ve şekerin yerli kaynaklardan üretilmesidir. Bedeli ise şekerin biraz pahalıya tüketilmesidir.
Türkiye’de şekerin hammaddesi pancardır. 1926 yılında iki fabrika (Alpullu ve Uşak) üretime başlıyor.Bunları iki fabrika daha(Eskişehir ve Turhal) izliyor. 1950-56 arasında bunlara 11 fabrika daha ekleniyor.Şeker üretimi yapan fabrika sayısı daha sonra 33’e ulaşıyor. Bunlardan bazıları sonradan özelleştiriyor.Şu andaki 33 fabrikadan 25’i kamuya, 5’i kooperatife ve 3’ü de özele ait.
Yıllık şeker üretimi 2.5 milyon ton dolayında ve bunun %55’i kamu fabrikalarında gerçekleşiyor.Bu fabrikalar şeker üretmekle kalmıyor, tarımın ve sosyal yaşmın gelişmesine katkıda bulunuyor. Şekerin arkasında 320 bin hektar alanda, yılda 17-19 milyon ton pancar üreten 105 bin çiftçi ailesi var. Dolayısı ile yaklaşık 400 000 kişi geçimini şeker pancarından sağlıyor.Fabrikalarda çalışan onbinlerce insanı ve ailesini de ekleyince sektörün ne kadar yaşamsal olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Şeker sektörü bu kadar önemli iken 14 fabrikanın daha özelleştirilmesi akılcı değilidir.Gerçi Türkiye’de şeker fiyatı dünya ortalamasına göre yüksektir. 2017 dünya şeker fiyatı 1.70 TL/kg dolayında iken Türkiye’de 2.70 TL/kg’dır. Bunun nedeni kamış şekeri maliyetinin daha düşük olmasıdır. Türkiye’de maliyet yüksekliği tüketiciye yansıtıldığına göre fabrikaların kamuya bir yükü yoktur. Öyle olsaydı 2016 yılında 58.6 milyon TL kar edilmezdi…Tüketicinin korunması düşünülüyorsa, özelleştirme yerine yönetimin etkinleştrilmesi ve teknolojinin iyileştirilmes ile maliyetin düşürülmesi daha akılcı bir yoldur
Öte yandan, Türkiye’de NB şekerin fiyatı da pancar şekerine göre düşüktür(2017 yılında 1.87 TL/kg). Bu şekerin her alanda pancar şekeri yerine kullanılması söz konusu değildir. Fakat kota yokluğunda pazar payını artırcağı açıktır. Örneğin AB’de kotanın kalkması ile HFCS üretiminin en azından 3 kat artması bekleniyor.
Diyelim ki şeker fabrikaları özelleştirildi…En olası gelişmeler; yerli şeker üretminin giderek azalması, buna bağlı olarak pancar tarımının gerilemesi, pancar çiftçisinin üretimden kopması, fabrika çalışanlarının işsiz kalmasıdır. Daha da kötüsü şeker gereksiniminin büyük ölçüde NB şeker ve ithalat yolu karşılanmasıdır.
Kısaca, ülkenin çıkarları NB şekere kota uygulanmasını ve şeker fabrikalarının kamuda kalmasını gerektiriyor.Özelleştirmenin kaosa yol açacağı görülüyor. Şekerin tadını gereğinden fazla tüketerek azalttık. Bir de fabrikaları özelleştirerek iyice kaçırmasak keşke…